UYARI

UYARI
Türk Ceza Kanununun 226. maddesi uyarınca 18 yaşından küçüklerin bu siteyi gezmeleri Yasaktır. 18 yaşından küçük iseniz derhal siteyi terkedin 18 yaşından küçük olan kişilerin bu siteye girmesini önlemek için, internet ortamında veya bilgisayar satış mağazalarında satışı gerçekleşen “AİLE KORUMA PROGRAMI” satın alabilir ve bilgisayarınıza bu programı kurarak, sitemize girişi engelleyebilirsiniz.

Külkedisi'nin gerçek yüzünü merak eden var mı?

Külkedisi'nin gerçek yüzünü merak eden var mı?
Külkedisi

Nis 09, 2015




Rhodopis, Cinderella’nın – ya da Cinder-cat, Ashen-puttel, Cerentola, Zezolla, Külkedisi…- en büyük büyük büyük… annesi, yani masalın en eski versiyonu =) Eski Yunan’dan kaçırılıp korsanlar tarafından Mısır’da bir eve satılan Rhodopis beyaz teni, sarı saçları ve yeşil gözleriyle diğer köleler arasında kıskançlık ve alay mevzusu olur, bütün işler ona yığılır. Çok güzel dansettiği için efendisi tarafından bir çift altın terlikle ödüllendirilince nefret daha da büyür, çilesi daha da artar.

Bir gün Firavun büyük bir davet verir, herkes süslenir gider, Rhodopis de uzun bir iş listesiyle evde kalır. Çamaşır yıkamak için nehre iner, terlikleri ıslanınca kurumaları için güneşe serer, fakat kartal kılıklı Tanrı Horus terliğin tekini kapıp gider. Rhodopis üzülür ağlar ama yapacak bir şey yoktur, diğer teki cebine koyup yalınayak eve döner.
Saraya uçan Horus terliği Firavunun kucağına atar, Firavun bunun bir işaret olduğunu anlar ve ülkedeki bütün genç kızların terliği denemelerini emreder. Terlik sadece Rhodopis’e olur ve Firavun kızla evlenir, mutlu olurlar.. Ama masal bitmez.. Her kültür kendine göre yorumlar ve Rhodopis yaşamaya devam eder… Cinderella’nın o camdan ayakkabılarına ingilizcede ‘glass slipper’ (camdan terlikler) denmesi de buradan gelir.







Şimdi Cinderella’nın kökenini de öğrendiğimize göre biraz da masalın sosyo-psikolojik taraflarına bakalım:

Öncelikle bu masalda büyük bir aşk hikayesi anlatılıyor. Ya da biz öyle zannediyoruz! Külkedisi prensi baloya gitmeden önce tanımıyor, onun zekasına, kişiliğine, vs. aşık olduğu için o baloya katılmak istemiyor. Aksine, bulunduğu kötü durumdan kurtulabilmek, zengin ve rahat bir hayat sürebilmek için prensi etkilemek istiyor. Söz konusu sadece prensin yakışıklılığı mı? Buna cevap verirken Külkedisi’nin de o günün standartlarına göre oldukça güzel bir kız olduğunu unutmayalım. Ha sonradan esas kızımız prense aşık olduysa orasını bilemem tabi..

Prens ise, ömür boyu mutluluk arıyor. Peki böyle ciddi bir kararı neden elinde bir ayakkabıyla köşe bucak dolaşarak vermeye çalışıyor? Sizce de biraz garip bir ruh hali değil mi?! Gerçekten aşık olduğu insanı sadece metalar aracılığı ile bulabilen basiretsiz prensimiz, anlaşıldığı kadarıyla aynı zamanda aptaldır da. Ancak prensin elinde ayakkabıyla sevdiği kızı bulacağı haberi tüm ülkeye yayılmış olsa dahi, kimse prensin aptallığını sorgulamıyor. Kim bilir belki sorgulayan varsa da: ‘Amaaan hem yakışıklı, hem prens, hem de aptal, bundan iyisi Şam’da kayısı!’ diye düşünmüş olabilir. Anlaşıldığı kadarı ile müstakbel prensesimiz, prensin diğer özellikleri gibi bunu da hiç sorgulamıyor.







Bu yönden bakınca o peri annenin neden, bu zaman mefhumundan yoksun, az biraz da aptal kıza yardım etmekte olduğunu anlayamıyorum! Acaba Külkedisi’nin babasına aşıktı da üvey anneden mi intikam alıyordu? Kim bilir?! =)

İşin sosyolojik kısmına da değinecek olursak, kraliyet ailesi, ülkedeki tüm kızları bir saraya toplayarak prense ‘Seç bakalım.’ diyor. Bu biraz pazardan elma, armut alır gibi eş seçme olayı bariz cinsiyetçiliğe giriyor. İkincisi, peri anne gelip Külkedisi’ni baloya hazırlıyor! Lüks bir araba, uşaklar, muazzam bir elbise, tabii ki vazgeçilmezimiz camdan ayakkabılar. Sarayda verilen bir baloya giderken bu kadar ihtişam gerekiyor mesajı veriliyor bir yandan, fakat prens ayakkabının sahibini ararken ülkedeki büyün kızları dolaşıyor, o zaman ‘soylu’ olmak tek şart değil! Şimdi diyebilirsiniz: ‘Külkedisi de bir gününü prensesler gibi geçirip mutlu olmak istemiş çok mu?!’ Tabii ki olabilir ama Külkedisi’nin mutluluğu için kendine hiç tanımadığı bir prensle evlenip, ortamını hiç bilmediği bir sarayda yaşamayı şart koyması ilginç bir durum.







Yani aslında Külkedisi, para-pul meraklısı bir hatundur. Kendisini yüzünden tanımaktan aciz ‘beyaz atlı prens’inin peşinden gitmektedir. Arkasından gelen bu masalı okuyan her kız çocuğunun da psikolojisini ayrı bozmuştur bu tavırları. Her kadını, zor durumlarda kaldıklarında hep bir prensin kendilerini bulup kurtaracağı yalanına inandırır.. Küçük kızları, hakettikleri psikolojik özgürlüğü sadece ve sadece kendilerine bir prensin -yani erkeğin- verebileceğine inanarak büyütür bu masal. Bu kadınlar, o dış dünyada kendi ayakları üzerinde durabileceklerine inanmaz, hep bir başkasının kanatları altında yaşamak ister, o güvenli alandan ayrılmayı göze alamaz..

Aslında masal da filmleri de yasaklanmalı mı acaba!? Şaka bir yana güzel vakit için, biraz lüksün ihtişamını iliklerinizde hissetmek için büyüseniz de okunabilecek bir masal. Ki özellikle Grimm Kardeşler’in yazdığı versiyonu öneririm, efsanedir..









Yazıma Murathan Mungan’dan bir alıntı yaparak nokta koymak istiyorum: “Bir minder uzattılar ayağının altına, ardından ayakkabıyı uzattılar ayağına.. Yüreği deli gibi atıyordu şimdi.. O ışıl ışıl ayakkabı hayatının özlemini taşıyordu.. Hayatının en mühim dönemecine adım atıyordu.. Ayakkabıyı ayağına geçirmeye çalıştı.. Ansızın bütün coşkusu, ümitleri, hevesi söndü.. O cam ayakkabı külkedisinin de ayağına olmadı.. Ve ertesi gün diye bir şey yoktu..”
Belki Külkedisi de yoktu…
Keyifli saatler =)
Kaynak:
http://altiniciziyorum.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder